Merhaba

Anlatacaklarım, paylaşacaklarım var.

Bunca yıl tuttum içimde artık hem siz duyun hem de siz anlatın yani paylaşalım istiyorum.

Biz askere coçuğumuzu gönderirken, balkondaki çocukları vuran, trafikte birbirini ezmeye çalışan, ufacık bir sıkıntıda kavga eden, sabırsız, terbiye yoksunu,yolsuzluğa hukuksuzluğa evet diyen, kötü yönetilmeye alışmış, birkaç vakte denizlerimizde balık ve temiz kıyımızın kalmayacağını umursamayan, inadına lüfer neslini tüketen, gittikçe obezleşen, gittikçe tembelleşen bir millet olduk. Sadece çok şükür iyi insanlarız da ayaktayız hala…

İlk defa neden yazdığımı bilmeden, herşey kafamda karmakarışık dururken yazmaya başladım. Yazmak istedim ki kafamda uçuşanları somutlaştırabileyim, kendimle ilgili ve daha doğru yapmam gerekenlerle ilgili çok şey öğrenebileyim istedim. Nasıl konuşuyorsam öyle yazacağım bu sayfada. Ben bir kitap yazmıyorum, (o da olur kısmetse) sadece sanki kızlarım beni dinliyormuş gibisinden, sanki yanımda eşim, anam ya da en sevdiğim arkadaşlarım varmış gibisinden her konuda her telde yazmak istedim. Baktım olamıyor, ben de düşüncelerimi kategorilere ayırayım dedim ve yukarıdaki linkler çıktı ortaya.

Siz de okuyun hızlıca sanki yamacımda beni dinler gibi, ama konuşmayın sakın,  dinleyin yalnızca…Bitince de tıklayın ve yazın yorumunuzu, sonra ben cevap vereyim.

Etrafımda amacını, hayalini kaybetmiş, sinir küpü olmuş, kimin kuyusunu kazacağını şaşırmış, sevgisizlikten ve huzursuzluktan sinirini birlikte çalıştığı kişilerden çıkaran bir sürü üst düzey abi var. Sevgisiz, saygısız, amaçsız ve hayalsiz müşteri avlamaya, birşeyler pazarlamaya, satmaya çalışıyorlar. Birçoğu işini sevmiyor ama amaçlarını kaybettiklerinden o döngüden çıkamadan devam ediyorlar. Hayırlısıyla emekli olsak da …… diyor hepsi…

Etrafımızda bir çocuğun narinliğini, saflığını bilmeyen, çocuk sahibi olma lütfuna ermiş olup da bunun değerini bilemeyen, sevgi yoksulu, kova kova Amerikan kızarmış tavuklarını 4 yaşında çocuklarına yedirebilen, kültürünü, mutfağıyla birlikte yitirmeye başlayan bir sürü ana baba var, onlar da sevmiyorlar ebeveyn olmayı…

Bu ülkede 500 bin kıraathane var, 20 binin üstünde meyhane var, kütüphane sayımız 200 değil. Ne film izlemeyi ne tiyatro seyircisi olmayı beceremiyor benim halkım. Ben film, tiyatro seyretmeyi çok seviyorum, çünkü çıktıktan sonra ya da o anda çok şükür ki düşünüyorum, öğreniyorum…

Gezip görmek ve anlamak ve beynini çalıştırmak yerine her gittiği yerde acaba ucuza ne düşürürüm diye didinen, alışveriş merkezlerinden çıkmayan, ya da sadece belli amaç turizmine katılan “ne gitcem olm ben müzeye, müze bana gelsin ehihi ehihihi” diyen bir sürü adam var çevremde, yurtdışına uçuyorlar her hafta…

Gördüklerimi yazayım dedim, umarım siz de bana katılırsınız keyifle sohbet ederiz ve paylaşırız sanalından, tatlısından…

Sevgilerimle.